13 Ağustos 2014 Çarşamba

Eczaneler

28 Mayıs 2014 Çarşamba

KASET KALIP DÖŞEME

Günümüzde halen KANAL (Asmolen) Tip ve Kaset  Tip olarak bilinen Kaset kalıplar ilk olarak 40 yıl kadarönce yivli beton döşeme inşaasında ekonomik ve yüksek taşıma gücü sağlayan bir çözüm olarak pazarasunuldu. O zamandan berikullanım alanları gelişip genişlemekte ve  dünya çapında 40 standart ölçüdekullanılmaktadır.  Ayrıca özel mimari projelere kolayca uygulanabilir.

  Hafif ve ağır sanayi yapılarıFabrikalarHastane,Okullar,Alışveriş Merkezi , Sinema ve Tiyatro salonu,Katlıotopark ve kimi yüksek yapılarda emniyetliekonomik ve işlevsel çözümler sunar.
Yapılarda değişik tiplerde döşeme vardırDöşeme açıklıklarına göreyani mesnetlendikleri  yerlerarasındaki mesafeye göre ve üzerlerindeki yüklere göre yük taşıma kapasiteleri  ve sehim durumlarıdeğişiklik gösterdiği için duruma uygun döşemeler projelendirilir.Tek yönlü ve Çift yönlü nervür döşemelerlebaşlanıryükün veya açıklığın artmasına göre döşeme tipi değiştirilir.

Kaset döşemepratikte her bir açıklığı 8–9 metrenin (tabi bu rakamlar proje durumuna ve yüklere göredeğişiklik gösteren rakamlardırüzerinde olan döşemelerin kendi yüklerini ve üzerlerindeki yükü hakkıylataşımaları için dizayn edilen döşemelerdirNervürlü döşemelerde var olan dişler tek doğrultuda ikenkasetdöşemelerde bu nervürler iki yönde mevcutturYani bir kaset döşemede her iki doğrultuda da uzanankirişler teşkil edilmiş olurBu kirişlerin ölü ve hareketli yükleri taşıyıp ana çerçevede bağlı bulunduklarıkirişlere aktarmak gibi önemli vazifeleri vardır.

  Kalıp tasarım planı içinde karedir ve kullanımı kolaydır, her türlü iskele sistemlerinde uygulanabilir.Kasetkalıplar beton ve çelik donatı gereksinimlerini en aza indirerek emniyetli ve ekonomik bir yapı sistemi sunar.Beton yüzeyioldukça pürüzsüzdür  genellikle açık bırakılırAynı zamanda boyanabilir yada özel aydınlatmaelemanları kullanılabilir.
Ürünlerimizde üstün kaliteli hammadde kullanıldığından dayanıklıdır.Defalarca kullanıldığından müşterilerimizin yatırımı için tam değer sağlar.

 Kaset kalıp kullanmanın faydaları;

*Kalıp başına minimum 50 defa tekrar kullanılabilir.Kalıp maliyetini yok denecek kadarazaltacağı görülecektir.

 
*Taşınması, Montajı, İşçiliği ve sökülmesi kolaydır.

 
*Depolama ve nakliye için iç içe geçebilme özelliğinden daha az alan teşkil eder.

 
*Geleneksel zeminler ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde  (%50)  beton tasarrufu sağlar.

 
*Estetik, Pürüzsüz,Mükemmel bir bitmiş beton yüzeyi elde edilebilen ideal kalıp sistemidir. Beton yüzeyleri sıva yapılmasına  gerek duymadan, doğrudan boyanarak düzgün bir bitmiş yüzey elde edilir.

 
*Bükülmeye çürümeye ve zor hava şartlarına dayanıklıdır,atmosferik  ortamdan etkilenmez.

 
*Teslim süresi çok kısadır...

Mülakat

Bir gazetecinin, toplumdaki önemli kişileri ziyaret etmesi, bu ziyaret sırasında o kişilere genellikle gündemde olan önemli bir konuyla ilgili sorular sorması ve bu sorulara aldığı cevapları gazetesinde yazması sonucu oluşan yazılara mülakat adı verilir. Mülakat, görüşmeyle veya görüşme sonucu ortaya çıkan yazılardır.
Mülakat; tanınmış veya alanında söz sahibi bir kimsenin belirli konulardaki görüşlerini öğrenmek amacıyla o kişiyle buluşma, ahbaplık etme; bir iş üzerinde karşılıklı fikir yürütme, görüşme anlamlarına da gelir.
Mülakatlarda açık bir anlatım kullanılmalıdır. Açık bir anlatımda akıcılık, duruluk ve yalınlık bulunur. Mülakat, diyaloglara dayalı bir anlatım türüdür. Dolayısıyla mülakatta söyleşmeye bağlı anlatım türü ağırlıklı olarak kullanılır. Bunun yanında açıklayıcı anlatım ve öyküleyici anlatım türü de mülakatta başvurulan anlatım türleri arasındadır.
Mülakat; belli bir işe veya bilgi edinmeye yönelik olabilir. Bu bakımdan mülakatın iki ana bölüme ayrıldığı söylenebilir.

Mülakatın Aşamaları
Kendini tanıtma
İsteğini en kısa yoldan açıklama
Görüşme için randevu talebinde bulunma
Hem görüşme öncesinde hem görüşme sırasında nezaketli olma
Görüşülecek kişinin konuya ilgisini çekme
Görüşülecek kişi ve konuyla ilgili iyi bir hazırlık süreci geçirme
Görüşmeyi bitirme ve izin isteme
Mülakatta ilk etki, ilk izlenim her zaman çok önemli olmuştur. Bu yüzden mülakat yapacak kişinin konuşmasına, hareketlerine, giyimine kuşamına vb. dikkat etmesi gerekir. Tüm bunların mülakat verecek olan kişilerin üzerinde büyük etkisi vardır.
Sonuç olarak mülakat yapacak kişinin dikkat etmesi gereken kimi konular vardır. Mülakatlarda, düşünce ve görüşler açık, anlaşılır bir dille anlatılmalıdır. Düşünceler, istekler vb. gereksiz ayrıntılara girilmeden, kısaca aktarılmalıdır. Konuşmacının sözleri iyi bir şekilde dinlenilmeli; muhatabın sözü asla kesilmemelidir.

Mülakat Yapacak Kişinin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar
İlk önce konuyu ve görüşülecek kişiyi belirlemek gerekir.
Mülakat yapılacak kişiyle görüşmek ve ondan randevu talep etmek gerekir.
Görüşülecek kişi ve konu hakkında iyi bir araştırma ve hazırlık yapmalıdır.
Randevu saatine mutlaka uymalıdır.
Görüştüğü kişinin ilgisini ve dikkatini çekmelidir.
Bilgi, birikim ve kültürüyle muhatabını konuşmaya ikna edebilecek yeteneğe sahip olmalıdır.
Görüşme sırasında konuşmasına dikkat etmeli; ölçülü, nazik ve saygılı bir üslup kullanmalıdır.
Görüşme esnasında konuşmacının sözünü gereksiz yere kesmemelidir.
Soruları önceden yansız bir tutumla hazırlamalıdır.
Mülakat yaptığı kişinin görüşlerini hiçbir değişiklik yapmadan, olduğu gibi yazıya aktarmalıdır.
Diyaloglardan oluşan mülakat bir konuşma ve konuşturma sanatıdır. Mülakatın temelinde, bir kişinin başka bir kişiyi konuşmaya ikna edebilmesi vardır Mülakat yapan kişi, yumuşak bir ses tonuyla konuya giriş yapar. Mülakatçı, konuşmacıya sabırlı, dikkatli, kibar davranır; konuşma istenmeyen bir yöne kayarsa hoşnutsuzluğunu belli etmez. Konuşma, konu dışına kayarsa nazik biçimde gerekli sorulan sorarak tekrar konuya dönmeye çabalar. Ayrıca mülakat yapan kişi, kendisi konuşmaktan ziyade, muhatabını konuşturmaya, ondan çarpıcı bilgiler elde etmeye odaklanmalıdır.
Mülakat yapmanın çeşitli faydaları vardır. Mülakat yapmak, bireylerin kişisel gelişimine büyük katkılar sağlar. Her şeyden önce mülakat yapan kişi. önemli insanlarla karşılıklı konuşmayı, soru sormayı, konuşma güçlüklerini yenmeyi, çekingenlikten ve heyecandan kurtulmayı öğrenir. Toplum tarafından tanınmış önemli insanlarla görüştüğü için kültür düzeyi yükselir, bilgi birikimi artar, insani ilişkilerini geliştirir.

Mülakata Hazırlık
Mülakatın etkisi verimliliği yapılan hazırlıkla doğru orantılıdır. Mülakatlara ön hazırlık yapmak gerekir. Bu hazırlık sürecini şöyle açıklayabiliriz:
Mülakat konusuna yönelik bilgi edinmek
Mülakat yapılacak kişi hakkında bilgi sahibi olmak
Konu hakkında önceden sorular hazırlamak
Belirlenen görüşme zamanına uymak
Görüşme sırasında nazik ve ölçülü olmak
Mülakat verecek kişinin ilgisini ve dikkatini çekmek
Karşısındakini konuşmaya ikna edebilecek kültürel birikime ve yeteneğe sahip olmak

Mülakat Yapılacak Kişiler
Alanında uzman veya tanınmış kişilerle, devlet adamlarıyla vs. mülakat yapılabilir. Toplumda önemli bir yer edinmiş, ün kazanmış insanlarla mülakat yapılır. Toplumda bir ağırlığı olmayan, tanınmamış kişilerle mülakat yapmanın bir anlamı yoktur. Bunun yanında mülakat yapılan kişinin söylediklerinin haber değeri taşıması gerektiğini de unutmamak gerekir.

Mülakat Yapılan Kişinin Tanıtılması
Mülakat yapılan kişinin doğru ve eksiksiz şekilde tanıtılmasına özen gösterilmelidir.
Kişinin hayat hikâyesi, önemli noktalarıyla belirtilmeli, uzmanlık alanı açıklanmalı, ne gibi çalışmalar yaptığına, eserlerine kısa da olsa değinilmelidir.
Mülakat yapılan kişinin hayat felsefesi, bilgisi, donanımı, zevkleri, korkuları, yaşamını etkileyen olaylar vb. yansıtılmalıdır.

Mülakat Yöntemleri ve Türleri
Yüz yüze yapılan mülakatlar
Telefon, televizyon gibi anında ses ve resim ileticileri ile yapılan mülakatlar
Sağır ve dilsizlerle gerçekleştirilen hareketle (simgesel) iletişim mülakatları
Bunların dışında mülakat, görüşme amacına göre, görüşmeye katılanların sayısına, görüşülmek istenen kişiye, görüşme biçimine, görüşmenin yapısına, sorulara ve ölçülmek istenen özelliklere, görüşmedeki kuralların niteliğine göre de sınıflandırılabilir.

Mülakat Yazısının Özellikleri
Mülakat yazısında;
Görüşülen kişinin adı
Mesleği veya ne işle uğraştığı
Hangi amaçla konuşulduğu
Buluşma mekânı
Sorular ve cevaplar
Mülakat yapılan kimsenin o konu üzerindeki temel görüşü yer alır.
Sonuç olarak mülakat; bağımsız haber alma yollarından biridir. Mülakat; mülakat veren insanların kişilikleri gibi çeşitlidir. Mülakat genellikle sorular ve cevaplardan oluşur. Soru soran kişi konuyu genişletir, anlatımı düzenler. Mülakatın başarısı, mülakat yapan kimsenin yeteneğine bağlıdır.
Mülakat yapılan kişilerin sorulara verdiği cevapların değiştirilmeden aynen yayımlanması mülakat türünün en başta gelen özelliğidir. Mülakatı yapan kişi kendi yorum ve görüşlerini mülakata eklemez.
Mülakatta dil genel olarak göndergesel işlevde kullanılır. Çünkü mülakatta bilgi vermek, bir konuda okuru aydınlatmak söz konusudur.
Mülakatta cümleler açık, yalın olmalı; diyalog çizgisinden, tırnak işaretinden yararlanılmalı; konuşmanın ayrıntılarına girmeyip ana fikirler üzerinde durulmalıdır.

Mülakat Örneği
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU NE DİYOR?
- En çok hangi eserinizi seversiniz?
- En çok, “Kiralık Konakla “Yaban”ı severim.
- Niçin?
- “Kiralık Konak” bence roman tekniğine uygun olan eserimdir. “Yaban’a gelince o, bütün millî heyecanlarımı taşıyan kitaplarımdan biri olmak dolayısıyla bence çok kıymetlidir.
- Bugün hikâye ve romancılığımızı nasıl buluyorsunuz?
“- Bugünkü nesil, hikâyecilikte eski nesli epeyce geride bırakmıştır. Fakat henüz roman adı verilebilecek bir büyük eser meydana gelmemiştir. Belki yanılıyorum, bugünkü telakkime göre roman, bir insan ve hayat görüşünün felsefesidir. Ve böyle bir görüşle böyle bir felsefe ancak uzun soluklu bir çalışma ile vücuda gelebilir. Ve böyle bir eserin yanında küçük hikâye ancak bir etkiyi ifade edebilir. Hepimizi edebiyata hikâye yazmakla başlamışızdır. Hayat tecrübelerimiz çoğaldıkça hikâyenin hududunu romanla genişletmek mecburiyetinde kalmışızdır.
- Sanat alanından yaptıklarınızla yapmak istedikleriniz arasında bir fark oldu mu?
- Samimiyetle itiraf ederim ki bu alanda yaptıklarım, yapmak istediklerimin bir gölgesinden ibarettir.
(Mustafa BAYDAR)
Bu mülakat yazısı, Millî Edebiyat Döneminin önde gelen yazarlarından Yakup Kadri ile yapılan görüşme sonucu ortaya çıkmıştır. Mülakatı yapan kişi olan Mustafa Baydar, görüldüğü üzere yazara sorularını yöneltmiş ve ondan aldığı cevapları yazıya geçirmiştir. Soruların, Yakup Kadri’nin eserlerine yönelik hazırlandığı anlaşılmaktadır. Mülakatı yapan kişi, sorularıyla Yakup Kadri’nin eserleri, Türk romanı ve hikâyesiyle ilgili görüşlerini açığa çıkarmak istemektedir. Sorular, yansız bir tutumla hazırlandığı izlenimini vermektedir.


25 Mayıs 2014 Pazar

KÜRESEL ISINMA NEDENLERİ, SONUÇLARI VE ALINACAK ÖNLEMLER

KÜRESEL ISINMA NEDENLERİ, SONUÇLARI VE ALINACAK ÖNLEMLER
Dünyada ve ülkemizde küresel ısınmanın olumsuz etkilerinin son 10-15 yıldan beri artarak devam ettiğini görmekteyiz. İnsanlığa, canlı yaşama ve dünyamıza yararından çok zararı dokunan üretim politikaları ve yöntemleri ile tüketim alışkanlıkları ve anlayışlarının küresel ısınmaya neden olması sorunun özünü  oluşturmaktadır.
Paris´te yapılan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesinde küresel ısınmanın son 50 yılda yüzde 90 oranında insan eliyle yaratıldığı ve asırlarca sürebileceği açıklaması yapıldı.
Sanayileşmenin 50.yılları olan 1800’lü yıllardan beri en sıcak yılların sırasıyla; 1998-2002-2003-2001-1997-2006 yılları olduğu belirtilmiştir.

NEDENLER VE SONUÇLAR

Sanayileşen ülkeler tarafından yoğun olarak atmosfere salınan karbondioksit gazı başta olmak üzere kloroflourkarbon gazı, metan, azotoksitleri, ozon ve su buharının oluşturduğu sera gazlarının atmosferde neden olduğu sera etkisi sonucunda küresel ısınma meydana gelmektedir.
Güneş ışınlarının yeryüzünde ısı enerjisine dönüştükten sonra, yeryüzünden atmosfere yayılan ışınımın (ısı enerjisi) sözü edilen sera gazları tarafından atmosferden tümüyle geçip uzaya kaçmasına engel olunmakta, atmosferde hapsedilmesine yani ‘sera etkisi’ ne neden olunmaktadır. Sera etkisi nedeniyle bu ışınımın (enerjinin) bir kısmı yeniden yeryüzüne yansıtılarak küresel ısınmaya neden olunmaktadır.
Atmosfere karışan karbondioksit gazının %80-85’i  fosil yakıtların (petrol ve türevleri, kömür, doğal gaz) sanayide ve günlük yaşamda kullanımından meydana gelmektedir. Sera gazları içinde karbondioksit gazının küresel ısınmadaki payı % 50’dir.
Motorlu kara yolu taşıtlarından ve otomobillerden atmosfere yayılan ve  karbondioksit gazını da içinde barındıran egzoz gazı sera etkisine neden olan önemli etkenlerden birisidir.
Diğer taraftan, spreylerdeki püskürtücü gazlar, soğutucu aletlerde kullanılan gazlar ve bilgisayar temizleyicilerinden oluşankloroflourkarbon  gazlarının küresel ısınmadaki payı % 22’dir.
ABD, yalnız başına dünyada üretilen karbondioksit miktarının yüzde yirmi beşini (%25) üretmektedir. ABD, sera gazı salınımının kısıtlanmasına yönelik yapılan Kyoto Protokolünü imzalamamıştır.
Paris´te düzenlenen Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Sonuç Raporuna göre:
- 2100 yılına kadar sıcaklık 1,8 ile 4 derece artacak.
- Sık sık uzun süreli ve yoğun sıcak hava dalgaları yaşanacak.
- Şiddeti fırtınalar görülecek.
- Kutup buzulları eriyecek. 2100 yılında Antarktika olmayabilir. Bangladeş’ten Hollanda’ya pek çok kıyı ülkesi sular altında  kalma tehlikesi yaşayacak.
- Küresel ısınma ile mücadelede yol kat edilse bile ısınma ve deniz seviyesinin yükselmesi asırlar boyu sürecek.
- Kuraklık ve yangınlar baş gösterecek, göl ve ırmak sularında % 20 lik azalma olacak.
- Acilen önlem alınmazsa 10 yıl sonra canlı türlerinin % 40’ı yok olacak. Sel ve kuraklık nedeniyle 200 milyon kişi açlığa mahkum olacak.
- Dünya ekonomisi % 20 küçülecek.
- Dünya nüfusunun 12’de 1’i yok olma tehdidi altına girecek.
- Aşırı ısınma nedeniyle virüs türlerinde değişiklik olacak, salgın hastalıklar baş gösterecek.
Küresel ısınmanın yol açtığı doğal felaketlerin yıllık maliyetinin yıllık 150 milyar dolar olduğu belirtilmektedir.

SORUNUN ÇÖZÜMÜ VE ÖNLEMLER

Sorunun çözümü konusunda ise kararlı ve etkili devlet politikaları gerekiyor. Devletler ve hükümetler sorunun çözümü için maddi kaynak ayırmazlarsa  ve bu konuda kararlı ve etkili olmazlarsa bireysel çabalar asla yeterli olmayacaktır.
Diğer bir çözüm ise teknik önlemlerden geçmektedir. Sanayileşmede tüketilen enerjide değişikliğe gidilmesi ve önlemler alınması gerekmektedir. Fabrikalarda enerji kayıpları önlenmeli, geri dönüşüm sistemleri oluşturulmalı ve zararlı gazları salan sistemler değiştirilmelidir. Fosil yakıtlar yerine güneş,rüzgar,jeotermal, biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmelidir.
Konutlardaki önlemler ile bireysel önlemler:
- Tasarruflu ampuller kullanılmalı.
- Evden çıkan çöpün geri dönüştürülmesi sağlanmalı
- Daha az sıcak su kullanılmalı.
- Ambalajlı ürünlerden kaçınılmalı.
- Kışın konutlardaki ısınmayı sağlayabilmek için ısı kayıpları önlenmeli, daha az enerji kullanılmalı.
- Daha az enerji ve su tüketen ya da enerji verimliliği yüksek su tüketimi az cihazlar kullanılmalı.
- Su en ekonomik şekilde kullanılmalı ve gereksiz su kullanımı önlenmelidir.
- Otomobil kullanımı azaltılmalı, mümkün olduğunca otomobil yerine toplu taşım araçları tercih edilmelidir.
- Sprey türü ürünlerin kullanımı azaltılmalı, mümkün ise kullanılmamalıdır. 
Ayrıca;
- Kamu ve özel sektörde enerji  tüketiminde verimliliği artıracak önlemlere ağırlık verilmeli, su tüketimi en tasarruflu şekilde yapılmalı.
- Orman varlığının artırılması konusunda etkili önlemler alınmalıdır.
- Tarımsal sulamadaki su tüketimi doğru ve bilimsel yöntemlerle yapılarak, gereksiz su tüketimi önlenmelidir.    

SERA GAZLARININ TANIMI

Sera gazlarının adları biraz önce açıklanmıştı. Bunların nitelikleri, küresel ısınmadaki payları ve atmosferdeki yoğunlukları birbirinden farklıdır. O nedenle bunlar hakkında aydınlatıcı bilgi verilmesi yararlı görülmüştür. 

Karbondioksit 
Bu gaz, fosil yakıtların (petrol ve türevleri, kömür ve doğal gazın) sanayide kullanılması sonucunda oluşarak atmosfere karışmaktadır. Atmosfere karışan karbondioksitin yüzde 80-85’i fosil yakıtlardan, yüzde 15-20’si canlıların solunumundan ve mikroskobik canlıların organik maddeleri ayrıştırmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle sanayileşme devriminden önce atmosferdeki toplam karbondioksit miktarı 600 milyar ton tahmin edildiği halde, bugün bu miktarın yaklaşık 750 milyar tona çıktığı bildirilmektedir. Bir yandan fosil yakıt kullanımının hızlı artışı öte yandan fotosentez için tonlarca karbondioksit harcayan ormanların ve bitkisel planktonların tahribi, atmosferdeki karbondioksit miktarını son 160 bin yılın en yüksek düzeyine ulaştırmıştır.
Bilim insanlarının son zamanlarda geliştirdikleri matematiksel bilgisayar modellere göre, Karbondioksit yoğunluğunun iki katına çıkması halinde küresel sıcaklığın 3 derece artacağı hesaplanmıştır. Bu sonuç, karbondioksitin küresel ısınmadaki etki derecesinin ne kadar yüksek olduğu konusunda bir fikir vermektedir. Gerçekten sera gazları içinde karbondioksit, küresel ısınmada yüzde 50 paya sahiptir. Bunun nedeni, hem miktarının çok hem de karbondioksit moleküllerinin atmosferdeki ömrünün 50- 100 yıl gibi çok uzun olmasıdır. O nedenle küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlerin başında karbondioksit salınımının azaltılması gelmekte ve bu hususta uluslar arası düzeyde olağanüstü çabalar harcanmaktadır.

Metan
Bu gaz organik artıkların oksijensiz ortamda ayrışması (anaerobik ayrışma) sonucunda meydana gelmektedir. Başlıca kaynakları pirinç tarlaları, çiftlik gübreleri, çöp yığınları ve bataklıklardır. Metan moleküllerinin ömrünün ve miktarının az olması nedeniyle, küresel ısınmadaki etki payı yüzde 13 kadardır.

Azot Oksitleri
Bu sera gazının kaynakları egzoz gazları, fosil yakıtlar ve organik maddelerdir. Küresel ısınmadaki payı yüzde 5’dir.

Kloroflourkarbon Gazları  (CFC-H)
Bu sera gazları için doğal kaynak yoktur. Spreylerdeki püskürtücü gazlar, soğutucu aletlerde kullanılan gazlar, bilgisayar temizleyiciler, bu gazların başlıca yapay kaynaklarıdır. Küresel ısınmadaki payları yüzde 22 oranındadır.

Ozon
Yeryüzüne yakın atmosfer tabakalarındaki ozon’un başlıca kaynağı, egzoz gazlarının 2/3’ünü oluşturan azotoksitlerin ultraviyole ışınları ile fizikoşimik reaksiyona girmesidir. Bu reaksiyon sonucunda bol miktarda ozon meydana gelir ve atmosferde birikir. Yalnız, bu gazın oluşumu egzoz gazlarına ve güneşin ışınlarına bağlı olduğu için (geceleri üretilmez) miktarı çok değildir. Küresel ısınmadaki sera etkisi yüzde 7 kadardır.

Su Buharı
Küresel ısınmada sera etkisi bakımından en başta gelir. Ancak yeryüzüne yakın atmosfer içindeki miktarı çok nadir hallerde yükselir. Bol miktarda bulunduğu atmosfer katmanı genellikle bulutların oluştuğu yükseklerdeki atmosfer tabakalarındadır. O nedenle daha çok güneşten gelen ışınları tutmada ve yükseklere yansıtmada etkilidir.
Görüldüğü gibi küresel ısınmanın temel nedeni, bol fosil yakıt kullanılmasıyla atmosfere salınan karbondioksit miktarının çok yüksek miktarlara ulaşmasıdır. Miktar ve atmosferde kalma süresinin çok yüksek olması nedeniyle küresel ısınmada, sera gazları içindeki etki payı da çok yüksek olmaktadır.


7 Mayıs 2014 Çarşamba

Gazlar Nasıl Sıvılaştırılır?

Gazların sıvılaştırılması çeşitli yöntemler kullanılarak bir gazın sıvı durumuna getirilmesidir. Bu yöntemler bilimsel ticari ya da endüstriyel amaçlar için kullanılabilir. Çoğu gaz normal atmosfer basıncı altında basitçe soğutularak sıvı haline getirilebilir. Karbon dioksit gibi birkaç gaz için de ayrıca basınç altında tutma işlemi uygulanması gerekir.
Sıvılaştırma gaz moleküllerinin temel özelliklerinin analizinde ve gazların depolanmasında kullanılır.

Her bir gaz kendine has kritik bir sıcaklığın altında sıvılaştırılabilir. CO2’nin kritik sıcaklığı 31°C (304°K)dir. Bu gaz kolayca sıvılaştırılıp endüstride kullanma gayesiyle basınçlı çelik silindirler içinde depo edilir. Hava, Oksijen, Azot, Hidrojen ve Helyumun kritik sıcaklıkları ise çok daha düşüktür. Bu gazların sıvılaştırılması büyük bir teknik başarı olmuş ve birçok endüstriyel uygulamalarla sonuçlanmıştır. 


Kaskat işlemi

1877 yılında İsviçreli fizikçi Raoul Pictet, buharlaşmanın soğutma ve basıncın sıvılaştırma etkilerini müştereken kullanarak, oksijeni sıvılaştırdı. Oksijenin kritik sıcaklığın altındaki -140°C(133°K) sıcaklığına inmek için iki kademe kullanmıştır. İlk kademede SO2 sıkıştırılarak sıvılaştırıldı ve sonra buharlaştırıldı. Böylece yine sıkılaştırılarak sıvılaştırılmış CO2 ihtiva eden ikinci kademenin soğutulması sağlandı. Bunun da buharlaştırılması ile üçüncü kademedeki O2 soğutuldu ve 500 atmosferlik bir basınç altında sıkıştırılıp sıvı Oksijen elde edildi. Sıcaklık kademeler halinde düşürüldüğü için Pictet’in metoduna kaskat işlemi denir. Bu işlem helyum veya hidrojeni sıvılaştırmada kullanılamaz. Çünkü hiçbir madde buharlaştırılarak Hidrojenin kritik sıcaklığı olan -240°C(33°K) elde edilemez. 


Linde Hampson metodu

1895 yılında Alman Kimyageri Karl von Linde, İngiliz Fizikçisi William Hampson aynı zamanda bir jeneratif (geribesleme) sistemi keşfettiler. Bir jikleyi terk eden gazdan faydalanarak, giren sıkıştırılmış gazın soğutulması sağlandı. Giren gazın sıcaklığı o kadar düşük olur ki, çıkan gazın bir kısmı sıvılaşır. Diğer kısmı ise giren gazın ön soğutmasını sağlamak üzere devamlı geri beslenir. 

Hampson’un hava sıvılaştırıcısında sıkıştırılmış hava, bir ısı eşanjörünün borularından beslenir ve daha sonra bir jikleden geçer. Gazın bir kısmı sıvı hava olur. Geri kalan kısmı boruların dışından geçirilerek içeri sıkıştırılmış havanın soğutulmasında kullanılır. Bu metodla neon, hidrojen ve helyum hariç, herhangi bir gaz sıvılaştırılabilir.


Claude metodu

1902’de Fransız Kimyacısı George Claude a diyabetik genleştirme yoluyla hav ayı sıvılaştırmıştır. Onun metodunda pistonlu bir makinanın içindeki yüksek basınçlı hava, çevresiyle herhangi bir ısı alışverişinde bulunmadan iş yapmaktadır. Havanın iş yapması, iç enerjisinin azalmasına, dolayısıyla sıcaklığının düşmesine sebeb olur. Soğutulmuş olan havanın bir kısmı, bir sıvılaştırıcının tüplerinin içine gönderilip sıvılaştırılır. Diğer bir kısmı ise pistonlu makin Aya gelen yüksek basınçlı havayı ön-soğutm aya tabi tutmak için kullanılır. Ön-soğutmadan geçen yüksek basınçlı havanın bir kısmı ise sıvılaştırıcının tüplerinin dış kısmına gönderilir. Pistonlu makinanın teteranlı kullanılması sonucu, soğuk tüplerin üzerinden geçen hava sıvılaşır ve sıvılaştırıcının dibinde birikir. C.W.P Heylandt da adiyabatik genleşmeyi kullanan bir hava sıvılaştırıcısı geliştirmiştir. Onun metodunun Claude metodundan farklılığı pistonlu makinadaki adiyabatik genleşmeyi Linde-Hampson metoduna ilave olarak kullanmasıdır.

29 Nisan 2014 Salı

Atatürk’ün Dine Verdiği Önem

Atatürk’ün birer asker kaçağı yuvası halini alan medreseleri kapatmasının ve dinimizi cehâletin ve yobazlığın elinden kurtarmak  için giriştiği nurlu ve hayırlı inkılâbın anlamını kavrayamayan bir takım kimseler, büyük adamın dinî akîdelerinden şüpheye düşmüşlerdi.
Bu sırada, aydın geçinen tanınmış bir kişi de, bu yanlış kanaate  kapılarak, güya Atatürk’ün gözüne girmek gayretine düşmüş ve  mutaassıp bir İslâm düşmanı tarafından, İslâmiyet  ve Hz. Muhammed aleyhine yazılmış bir eseri Türkçe’ye tercüme edip Atatürk’ün  incelemesine ve onayına arz etmişti.
O sırada Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan Atatürk, bu esere bir göz attıktan sonra, hemen Şemsettin Günaltay’ın Erenköy’deki köşküne  telefon ettirerek, kendisini acele saraya davet etmiş ve adı geçen kitabı göstererek:
- Hocam, bu kitabı gördünüz mü ? Bu konuda ne dersiniz ? diye sormuştu.
Şemsettin Günaltay da, kitabı incelemek için birkaç gün izin istemişti.
Daha sonra olanları, Sayın Günaltay şöyle anlatmıştır:
“…Kitabı inceledikten sonra, Dolmabahçe Sarayı’na gittim. Beni hemen Atatürk’ün yanına çıkardılar. Atatürk, büyük bir masanın başında, zamanın Başvekili İsmet (İnönü) Paşa ile karşı karşıya oturuyorlar ve önlerindeki haritada dikkatle bir şeyi tetkik ediyorlardı.
Ben içeri girince, başını kaldırıp gözümün içine bakan Atatürk hemen sordu:
- Kitabı tetkik ettiniz mi hocam? Fikriniz nedir ?
Tercümeyi Atatürk’ün önüne koyarak:
- Ele alınacak şey değil, bir facia, Paşam.
Ben daha sözümü tam olarak bitirmeden, Atatürk yerinden fırlayıp parlayıverdi ve Başvekil’e dönerek:
- Bu paçavrayı toplatın ve tercümeyi yapan (…) Beyi de, devlet hizmetinde kullanılmamak üzere hükümet kapısından uzaklaştırın, diye emretti.
Atatürk’ün denizlerden renk alıp renk veren gözleri, masanın üzerinde serili haritaya dikildi ve beni kolumdan tutarak masanın başına çekip parmağını bir noktaya dikti.
Bu, kendi eliyle  çizdiği bir askeri harita idi ve Hazreti Muhammet’in büyük Bedir Cengi’ni adım adım gösteriyordu.
Hazreti Muhammet’e ve onun peygamberliği kadar, büyük askeri dehasına hayran olan eşsiz Sakarya galibi, Bedir Galibi’ni göklere çıkarırken,
Onun peygamber olduğundan  şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar, dedi.
Atatürk’ün son sözleri de şöyle oldu:
- Hazreti Muhammet’in bir avuç imanlı Müslüman’la mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine  zengin  Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların kârı değildir. Onun peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.”
*
Bir başka günde, Atatürk, din hakkında şunları söylemiştir:
“…Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü  vardır. Bu değer ölçüsü ile  hangi şeyin  bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki o bizim dinimize uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslâmın menfaatine  uygunsa kimseye sormayın, o şey dinidir. Eğer bizim dinimiz akıl ve mantıkla uyuşan bir din olmasaydı, en mükemmel din olmazdı., en son din olmazdı.
Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla  ilgisi  olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı inançsız  olmak sanıyorlar. Asıl inançsızlık onların bu inanışıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların  inançsızlara esir olmasını istemek değil de nedir ?Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil akılladır.”


20 Nisan 2014 Pazar

Ulkemizdeki Madenler

Madenler

Türkiye madenler bakımından zengin bir ülkedir. Ayrıca bazı madenler bakımından dünyanın önemli ülkeleri arasındadır. Türkiye'nin madenlerinin tamamı henüz belirlenmemiştir. Her yıl yeni maden yataklarının bulunması bunun kanıtıdır. 
Ülkemizin madenciliğinin şu andaki üretimi, tümüyle kendi endüstri kuruluşlarımızın gereksinimine yönelik değildir. Bir kısmı ham olarak ya da yarı işlenmiş halde dışarı satılmaktadır.
Bir madenin işletilmesinin karlı olabilmesi için; "cevher oranı" Yedekleriyle birlikte belirtilen miktarı fazla olmalıdır.
Anadolu, madenciliğin eskilere dayandığı bir yerdir. Ancak cumhuriyetin ilanından sonra kurulan maden teknik ve arama (M.T.A) enstitüsü, madenciliğimizi ciddi biçimde ele alınmasına yönelik olan bir kuruluştur. Bu kuruluş, arama çalışmaları gerçekleştirirken yine cumhuriyet döneminde kurulan ETİBANK, işletme ve pazarlama işlerini yürütmeye başlamıştır. Bu devlet kuruluşlarından başka, özel sektör kuruluşları da bulunmaktadır.

Demir


Türkiye'nin birçok yerinde çıkarılan bir madendir. Demir çıkarımının %80'ini Doğu Anadolu bölgesi içerisinde kalan Divriği sağlar. Balıkesir'de Eymir ve Çarmık, Ege Bölgesinde Ayazmand ve Torbalı, Kahramanmaraş ile Kayseri arasında Faraşa ve Karamadazı, Sivas Hekimhan arasında Hasan çelebi ve Doğu Marmara'da Çamdağı, önemli demir alanlarıdır. Demir, endüstride en çok kullanılan maden cevheridir. Bu nedenle demir-çelik endüstrisinde ana maddedir.


Krom


Sert, paslanmaz ve iyi parlatılan bir madendir. Kaplamacılık ve çelik yapımında yaygın olarak kullanılır. Türkiye'de yaygın olarak çıkarılan madenlerden biride kromdur. En zengin krom yatakları; Elazığ'da Guleman, Batı akdenizde (fethiye, marmaris arasında) Dalaman havzası, Kütahya ile Bursa arası ve Eskişehir'in doğusundaki Seyitgazi'de yer alır. Adana'nın kuzeyindeki Akdağ yöresinde de yeni krom yatakları bulunmuştur. Akdağ krom yatakları, Dünyanın en zengin yataklarıdır. Türkiye, krom çıkarımında dünyada 3. sıradadır. Türkiye, çıkardığı kromu büyük ölçüde cevher olarak satmaktadır. Bu nedenle çıkarımını dış taleplere bağlı olarak ayarlamaktadır.


Bakir
Kolay işenen bir madendir. Elazığ'da maden (Ergani bakır işletmeleri), Artvin'de Murgul (Göktaş) ve Kastamonu'da Küre bakır çıkartılan yerlerdir. Rize Çayeli'de yeni bakır yatakları bulunmuştur.

Bor
Kullanım alanı yaygın olan bu maden,boraks ve asitborik elde edilmesi bakımından da önemlidir. Balıkesir'de Sultançayırı ve Bigadiç Eskişehir'de Seyitgazi ve Kütahya çevresi önemli çıkarım alanlarıdır. Türkiye, bor minarellerinde dünyanın en zengin ülkesidir.

Boksit
Konya'nın Seydişehir ilçesi ile Antalya'nın Akseki ilçesinde çıkarılır. Bu iki çıkarım alanı da Antalya bölümünde yer alır. Alüminyumun hammaddesidir.

Kukurt
Isparta'nın Keçiborlu ilçesi ile Denizli'nin Sarayköy ilçesinde bulunmaktadır.

Manganez
Zonguldak'ın Ereğli ve Artvin'in Borkça (Göktaş) çevrelerinde çıkartılır. Denizli Tavas'ta yeni yatakları bulunmuştur

Civa

İzmir'in Ödemiş ve Karaburun, Konya'nın Sarayönü çevresinde ve ayrıca Niğde civarlarında çıkartılır.

Tuz
Çeşitli yollarla elde edilen bir doğal kaynaktır. Kayatuzu olarak çıkartıldığı gibi, deniz suyundan ve açık işletme olarak Tuz gölünden de elde edilir. En fazla tuz üretimi İzmir'deki Çamaltı tuzlasında, deniz suyundan elde edilir. Çankırı, Erzurum, Kars, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat ve Konya'da işletilmektedir.Türkiye, birçok madende zengin bir ülkedir. Bu madenlerden bazıları turistlik eşya yapımında önem taşır. Lületaşı (Eskişehir'de) ve oltutaşı (Erzurum'da) bu özellikte olanların en önemlileridir.

Tas Komuru (Maden kömürü):
Yurdumuzda tüketilen enerji kaynakları arasında taş kömürünün önemli bir yeri vardır. Ayrıca demir-çelik ve kimya sanayiilerinin önemli ham maddesidir. Başlıca taş kömürü yataklarımız; Zonguldak ve çevresindedir. Burası Türkiye'nin tek maden kömürü havzasıdır. Bir milyon tonu aşan rezervi vardır.

Linyit
Yaygın olarak hemen her bölgemizde çıkarılır. Ege bölgesi linyitleri oldukça kalitelidir. Manisa'da Soma, Kütahya'da Tavşanlı, Tunçbilek ve Değirmisaz, Amasya'da Çeltek ve Erzurum en önemli çıkarım yerleridir. Kahramanmaraş'ın Elbistan, Muğla'nın Yatağan linyitlerinin kalori değeri düşüktür. Bu nedenle termik santrallerde kullanılır.

Petrol
Günümüzde önemli bir enerji kaynağı olan petrol, aynı zamanda kimya sanayiinin de ham maddesidir. Yurdumuzdaki petrol yatakları fazla zengin değildir. Mevcut petrol yataklarımız daha çok Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Batman, Siirt ve Diyarbakır'dadır. Adıyaman, Şanlı Urfa ve Mardin'de de petrol yatakları vardır. Üretilen petrol, ihtiyacımızın çok az bir kısmını (1/7) karşılamaktadır. Geri kalan kısmını dışardan karşılamaktayız.

Yurdumuzda ham petrolün arıtılması için rafineriler kurulmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde üretilen ham petrolün bir kısmı Batman Rafinerisine, bir kısmı da Batman-İskenderun boru hattı ile Dörtyol'a gönderilmektedir. Buradan da tankerlerle Ataş, İzmir ve İzmit rafinerilerine taşınmaktadır. İskenderun Körfezi ile Kırıkkale arasındaki petrol boru hattı ile de Kırıkkale Rafinerisine ham petrol aktarılmaktadır. Ayrıca Türkiye-Irak boru hattı ile Irak petrollerinin bir kısmı Yumurtalık Limanı'na taşınmaktadır. Bu taşımacılıktan Ülkemiz önemli bir gelir sağlamaktadır. Azerbaycan petrolünün de yapılacak boru hattı ile İskenderun Körfezi'ne getirilmesi planlanmaktadır. Yurdumuzda petrol aramalarına hızla devam edilmektedir. 

Türkiye'de su gücünden elde edilen elektrik enerjisi üretimi her geçen gün artmaktadır. Barajlara dayalı elektrik üreten pek çok hidroelektrik santralimiz vardır. Bunların başlıcaları; Atatürk, Karakaya, Keban, Hasan Uğurlu, Demirköprü, Hasan Polatkan, Oymapınar ve Hirfanh hidroelektrik santralleridir. Bunların yanında yapımı devam eden hidroelektrik santrallerimiz de vardır. 

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile Fırat ve Dicle üzerinde 21 baraj, 17 hidroelektrik santrali yapımı öngörülmektedir. Bu proje ile elde edilecek hidroelektrik enerji, Türkiye'deki mevcut hidroelektrik enerjiden çok daha fazla olacaktır. 

Ayrıca, Denizli yakınlarında Sarayköy'de yüksek sıcaklıktaki su buharından enerji elde edilmektedir. Bu tür enerjiye "Jeotermal enerji" denir. Birçok yerinde çeşitli sıcaklıkta termal kaynaklar bulunan yurdumuz, bu enerji kaynağı açısından da şanslı görülmektedir. Yine yurdumuzun çeşitli yerlerinde güneş enerjisinden ısı enerjisi olarak yararlanılmaktadır. Yurdumuzda doğal gazdan da faydalanılmaktadır. Bir miktar yerli üretimin yanı sıra Rusya Federasyonu'ndan borularla, Cezayir'den de deniz yolu ile doğal gaz getirilmektedir. Özellikle büyük kentlerimizde daha çok kışın ısınmada kullanılan doğal gaz, hava kirliliğini de büyük ölçüde önlemektedir.

Metal Madenleri
Bakır-Kurşun-Çinko-Kadmiyum-Demir-Krom-Boksit-Vanadyum - Antimuan- Tungsten- Molibden- Nikel- Kalay- Altın- Gümüş 

Kimyasal Sanayi Hammaddeleri
Bor-Trona- Sodyum Sülfat -Tuz - Stronsiyum Mineralleri

Gübre Sanayi Hammaddeleri
Kükürt-Potas-Fosfat

Seramik Refrakter Cam Sanayi Hammaddeleri
Kaolen- Seramik Killeri - Refrakter Killeri -Wollastonit - Magnezit - Disten- Andaluzit - Sillimanit- Olivin- Kuvars - Kuvarsit - Kuvars Kumu -Döküm Kumu

Çimento Hammaddeleri ve Yapı Malzemeleri
Mermer-Alçıtaşı-Kireç-Perlit-Pomza-Vermikülit

Diğer Endüstri Hammaddeleri
Alunit - Nadir Toprak Elementleri - Serpiyolit-Grafit-Barit-Talk-Zeolit - Diatomit-Bentonit-Florit-Kıymetli Taşlar-Asbest-Titanyum - Zirkonyum ve Hafniyum- Lityum - Mika

Enerji Hammaddeleri Kullanım Alanları
Jeotermal Enerji - Nükleer Enerji Hammaddeleri - Kömür


5 Nisan 2014 Cumartesi

İki Keklik Türküsünün Hikayesi

Türkünün Hikayesi
Balıkesir'e bağlı Edremit ilçesinin, Güre köyünün halkından kahveci Mehmet Şevket Efendinin karısı şöhret hanım tarafından oğluna yazılmış bir türküdür. 

Şöhret hanım, zamanın zenginlerinden olduğu için zeytin toplamaya giderken cam topuklu ve rugan ayakkabılar giyermiş, elbiseleri de oldukça güzel ve diğer köylülerden farklıymış, oğulları Zekeriya Sarıkamış'a Enver Paşa komutasında askerliğini yapmaya gitmiştir. Bu sırada ortam karlı olduğu için yol almak amaçlı karları teperlermiş.

Zekeriya, kar teperlerken kar kuyusuna düşüp şehit olmuştur. Şöhret hanımda ovada kekliklerle söyleşirken bu kötü haberi almıştır. 


Keklikler öterken şöhret hanımda oğlunun acısı ile bu türküyü yazmıştır.

Türkü'nün Sözleri

İki keklik bir kayada ötüyor

Ötmede keklik derdim bana yetiyor
Aman aman yetiyor
Annesine karada haber gidiyor

Yazması onaylı kundurası boyalı

Yar benim aman aman yar benim
Uzunda geceler yar boynuma
Sar benim aman aman sar benim

İki keklik bir dereden su içer

Dertlide keklik dertsizlere dert açar
Aman aman dert açar
Buna yanık sevda derler tez gecer

Yazması onaylı kundurası boyalı

Yar benim aman aman yar benim
Uzunda geceler yar boynuma
Yar benim aman aman yar benim

24 Şubat 2014 Pazartesi

Osman Hamdi Bey Biyografi

Osman Hamdi Bey, batı terbiyesiyle yetişmiş ancak içinde bulunduğu kültürden uzaklaşmadan bunu yansıtabilmiş döneminin en önemli ressamlarından biridir. Sanat alanında tanınmasının yanında, arkeoloji alanında da birçok çalışmaya katılmış hatta Türkiye sınırları içindeki "İlk Türk Müzesi"nin kurucusu olmuştur.
Babası İbrahim Edhem Bey, Osmanlı Devleti'nde eğitim için Avrupa'ya gönderilen ilk dört gençten biriydi. 2. Mahmud zamanında Sakız Adası'nda çıkan bir isyanda esir alınarak İstanbul'a getirilen babası,Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa'ya köle olarak satılmıştı. 1829 yılında Sultan'nın izni ile Avrupa'ya eğitime gönderildi. Türkiye'ye döndükten sonra 1877 yılında Sadrazamlığa yükseldi.
Osman Hamdi Bey, eğitimli bir ailenin çocuğu olarak 1842 yılındaİstanbul'da doğdu. İlkokul eğitimini Beşiktaş'da bir okulda alan Osman Hamdi, 1856'da Mekteb-i Maarif-i Adliye'ye devam etti. 1857yılında 15 yaşında iken hukuk eğitimi alması için babası tarafındanParis'e gönderildi ve burada 12 yıl kaldı. Paris'de iken aralarında ünlü ressam Jean-Leon Gerome'un da bulunduğu atölyelerde çalışma fırsatı buldu. 22 yaşındayken Paris'te tanıştığı Marie adlı bir kızla evlendi ve 10 sene evli kaldılar. Bu evlilikten iki tane kızları olmuştu.
1869 yılında İstanbul'a döndüğünde Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü'ne getirildi. Ardından 1871'de Saray Protokol Müdür Yardımcılığı'na atandı. 1873'de Viyana'da Uluslararası Sergi Komiserliği görevi sırasında ikinci eşi ile evliliğini yaptı.
11 Eylül1881 tarihinde Müze-i Humayun'da müdürlük görevine atandı. Burada birçok reformlar yaparak batılı anlamda müzeciliği Osmanlıya getirdi.1883 yılında kuruculuğunu üstlendiği Sanayi-i Nefise Mekteb-i Aliye'nin müdürlüğünü yaptı. Yaptığı arkeolojik kazılar ve ülkenin topraklarına ait kültürel değerleri sahiplenme bilinciyle çıkarttığı Asar-ı Atîka Nizamnamesi ile Türk Tarih ve Arkeoloji'sine büyük katkılarda bulundu. yaptığı kazılar arasında Lagita Tapınağı ve İskender Lahiti de bulunmaktadır. Bu büyük eserlerin sergilenmesi için 1891 yılında "ilk türk müze binası" olan İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni açtı. Babasının Dahiliye Nazırıolmasından faydalanarak vilayetlere gönderilen genelgeler ile, Anadolu'nun her yerinden eserler istanbul'daki müzeye gönderildi.
Müzeciliğinin yanında ressam olarak da önemli eserler verdi. Resimlerinde Paris'de bulunduğu dönem eğitim aldığı Gerome veBoulanger'in etkileri görülmektedir. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Eserlerinde ayrıca oryantalizm etkileri de görülmetedir. Kadın temasını sıklıkla tekrar etmiştir. En ünlü yapıtları ise Kaplumbağa Terbiyecisi(1906) ve Silah Taciri(1908)'dir. "Kaplumbağa Terbiyecisi" adlı resminde Lale Devri'ne ve Sadabat Eğlencelerine dair ipuçları bulunmaktadır. Resimde ayrıca tek ışık kaynağından gelen ışığın ana öğeler üzerinde yoğunlaşması sonucu gereksiz detaylardan arındırıldığı anlaşılmaktadır. Bir diğer önemli resmin olan "Silah Taciri"nde ise kendisini ve oğlunu resmettiği düşünülmektedir. Resimdeki diğer ana öğeler ise tüfekler, kılıçlar ve başlıklardır.
Osman Hamdi Bey'in resimleri bir anlamda batının oryantalizmine bir bakış açısıdır. Batılı uslubu kullanırken, konu olarak kendi kültürünü seçmiştir.
1884 yılında Gebze, Eskihisar Köyü'ndeki köşke karısı Naibe Hanım, oğlu ve kızını da alarak yerleşti. Aile yakınları başta olmak üzere birçok insanın da portre çalışmalarını bu dönemde yaptı. Bugün bu köşk "Osman Hamdi Bey Müzesi" olarak hizmet vermektedir.
24 Şubat1910‘da İstanbul, Kuruçeşme'de vefat eden Osman Hamdi Bey'in mezarı Çinili Köşk’de bulunmaktadır.
Önemli Eserleri:

Kahve Ocağı (1879) Haremden (1880) İki Müzisyen Kız (1880) Kuran okuyan Kız (1880) Çarşaflanan Kadınlar (1880) Vazo Yerleştiren Kız (1881) Gebze’den Manzara (1881) Çekik Gözlü Kız-Tevfika (1882) Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız I Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız II (1890) Feraceli Kadınlar (1904) Pembe Başlıklı Kız (1904) Kaplumbağa Terbiyecisi (1906) Mimozalı Kadın (1906) Şehzade Türbesinde Derviş (1908) Silah Taciri (1908) Beyaz Entarili Kız (1908) Sarı Kurdeleli Kız (1909)

Dans Çeşitleri

Vals
Vals, 19.yüzyılın başlarında Avusturya ve Almanya'da dans edilen bölgelerin yerel farklılıklarını bünyesinde barındırarak gelişim göstermiştir. Özellikle Kuzey Avusturya'nın 'Landlob der Enss' bölgesinde uygulanan dans stili 'Londler' adını alarak çok popüler olmuştur.

Vals kısa sürede Johann Strauss'un müziğinin etkisiyle Viyana'da ve 1812 yılından itibaren de İngiltere'de geniş kitlelere ulaşmış, aristokrasinin beğenisini kazanarak baloların vazgeçilmez eğlencesi olmuştur. Günümüzde Vals 'Viyana Valsi' ve 'Modern Vals' olmak üzere iki farklı ritim ve kategoride dünya dans literatüründe yer almaktadır.

Tango
Tango, Buones Aires, Arjantin ve Montevideo, Uruguay kökenli bir dans ve müzik türüdür.
Tango ile insan kendi vurgusunu, kendi sesini, kendi ritmini yansıtırken, karşısındakine ait olanı dinleme şansını bulur.
Tango mükemmel bir dil ve öğrenen herkese, sunduğu sonsuz seçeneklerle, eşsiz bir iletişim sağlar.
Tango, kendiliğinden ve yapanın yarattığı bir danstır. Çoğu zaman ise hayatın metaforik bir ifadesi olarak adlandırılabilir. Tango o kadar doğaldır ki, bazen gerçekliğe bir karşı çıkış veya kendini yeniden gerçekleştirme biçimi olarak görülür. Tango, içinde hezeyanı, hüznü, bireyselliği, iktidarı, tutkuyu, aşkı, bir olmayı, neşeyi, paylaşmayı, hoşgörüyü, yani hayata dair çok şeyi barındırır.

Farklılıklara, seçimlere, olasılıklara yer bırakmayan büyük kent yaşamında tutsak olmuş, kendisine, en temel, en yerleşik rolüne, cinsel kimliğine dahi yabancılaşmış günümüz insanının isyanıdır tango… 

Öyleyse tango, dans etme yeteneğine sahip olanların değil, herkesin dansıdır.
Tango seyredenin değil, yapanın dansıdır.

Çarliston
Çarliston, 1920'lerde son derece yaygın olan ve sık sık yeniden canlanan caz dansıdır. Tek başına, çiftlerle ya da grup halinde yapılır. Temel ayak figürü, ayak uçlarının içe, topukların dışa döndürülerek atılmasından oluşur. 1903 kayıtlarında adına rastlanan Çarliston, ABD'nin bütün güney eyaletlerinde bilinen, özellikle de Güney Carolina'da bulunan, Charleston şehri ile özdeşleştirilen, Afro-Amerikanlar'a özgü bir halk dansıdır.

Cha Cha
Küba familyası danslarının diğer bir üyesi olan Cha Cha, aynı zamanda sosyal Latin-Amerikan danslarının en popüler olanıdır. Cha Cha'nın birçok hareketinde bu sebeble Rumba Mambo hareketlerinden benzerlikler vardır. Cha Cha adı İspanyolca'da 'Chacha' çocuk bakıcısı demektir.

Cha Cha dansı, müziğinin de olduğu gibi; canlı, göz alıcı, alaycıdır ve coşkun ritmiyle dünyadaki tüm dansçıların rağbet edip zevk alacağı türden nadir bir eğlence sunar. 

Swing
Swing, 1920'li yılların sonlarına doğru gelişmeye başlamış ve 40'ların ortalarına kadar da etkisini sürdürmüştür. Bu dönem müzisyenleri, müziklerine rahatlık hissi ve çok sıkı olmayan bir ritim anlayışı katmış, sekizlik nota kalıbını kullanmışlardır. Bütün bunlar da swing hissini karakterize eden önemli unsurlardır. Dönemin eserlerinin çoğu, orkestralar tarafından icra edildiğinden swing dönemi aynı zamanda caz orkestralarının 'altın çağı' olarak da düşünülebilir. Ritmik yapısından ötürü bu müzik dansı seven birçok insanın dikkatini çekmiştir ve büyük heyecan uyandırmıştır.

Rock'n Roll
Rock'n Roll dansı 'sallan ve yuvarlan' anlamına uygun olarak yapılan bir dans türüdür. Bu dans, Rock and Roll denen müzikle birlikte 1950'li yıllarda gençler arasında en çok sevilen dans türüydü. Dansın en bilindik hareketi, erkeğin kadını havaya doğru atıp sonra tekrar yakalamasıdır. Dansta akrobatik hareketler kullanılır. Günümüzde daha çok gösteri amacıyla sergilenen bir yarışma dansı haline gelmiştir.

Break Dance
Dansın adının break dance olmasının sebebi, hip hop müziğinin temel öğesi olan breakbeat'e uyumlu bir şekilde hareket edilmesidir. Aynı müzik gibi dansta da Bebop, Soul-Train, Funk gibi akımlardan etkilenme ve onları yeniden harmanlama söz konusudur. Tabii ki bunların üstüne yeni şeyler de ekleyerek; kafanın üzerinde dönerek yapılan helikopter dansını ya da birbirinin bedenine akım vererek kıvrılma yoluyla yapılan electric boogie'yi daha önce kimsenin denemediği kesindir. Bu zor hareketler bir bakıma gettoda yaşayan ve hayatta çok fazla yer alamayan gençlerin kendi bedenleri üzerindeki hakimiyetlerinin bir ifadesidir. Onlar da sokaklara çıkıp dans ederek hip hop'un tüm dünyaya yayılmasında etken olmuşlardır.

Mambo
Mambo, Küba'da daha çok Haitililer'in yaşadığı bölgede ortaya çıkmıştır. Mambo dansı, 1943 yılında Havana'daki La Tropicana adında bir gece kulübünde sunduğu dans ile Perez Prado'ya atfedilir. Mambo birçok danstan etkilenmiştir. ( Afrikan, Cuban, Jazz, Hip-Hop ve hatta Bale) Bundan dolayı Mambo'da asla adımlar bitmez. Birçok insan, Mambo'yu çok hızlı bir dans gibi görür. Gerçekte Mambo yavaş, titiz ve çok fazla hareket gerektirmeyen bir danstır.

Samba
Samba müziği ve dansı Brezilya'dan dünyaya yayılmıştır. Kökü Afrikalı kölelere dayanır. Brezilyalılar tarafından yapılan biçimi, kurallara bağlı ve oldukça biçimlendirilmiş balo salonu dansından çok daha zordur. Kadın ve erkek farklı ve beraber ama dokunmadan dans ederler. Kadınların dansı her ayağın topuk üzerinde döndüğü, hızlı simetrik ayak hareketleri olarak betimlenebilir. Bu ayak hareketlerinin yanı sıra, kalça ve omuzları kıvırarak bütün vücudu harekete geçiren bir dans oluşturulur. Erkekler de aynı adımları atarlar ancak bunlara hızlı kalça ve omuz hareketleri eşlik etmez. Erkekler kadınların çevresinde dans ederek dönerler. Samba'nın Brezilya müziğine ait tamborim, chocalho, reco-reco ve cabaca gibi enstrümanlar ile hayat bulan, kuvvetli davul ritimleri taşıyan özgün ritimli bir müziği vardır. 

Mazurka
Mazurka, Mazurya iline özgü bir çeşit Leh halk dansı ve müziğidir. Bu dansın ezgileri romantik çağda tüm Avrupa müziğini etkilemiştir. 16. yüzyılda ortaya çıkan Mazurka, Polonya Sarayı'nca da benimsenmesine karşın bir köylü dansı olarak kalmıştır. Daha sonra Rus ve Alman balo salonlarına, 1830'larda da İngiltere ve Fransa'ya ulaşmıştır. Genellikle bir, dört ya da sekiz çift tarafından yapılır. Elliden fazla, değişik dans adımı vardır. Chopin, piyano için birçok mazurka bestelemiştir.

Twist
60'lar öncesi popüler olan, çiftlerin birbirine dokunmasıyla ünlü 'touch' adlı dans şekli, 60'ların başından itibaren yerini büyüklerin nefret ettiği, gençlerin ise çok sevdiği, dans mı yoksa jimnastik mi tartışması yaratan 'twist' e bırakmıştır. Chubby Checker'ın başını çektiği 'twist' dansı, banyo sonrası havluyla kurulanırken yapılan hareketlerden ilham almıştır. 

Oryantal
Doğa olaylarını beden hareketleriyle sembolize etmeye çalışan insan; göbeğini, kalçasını ve belini kullanmıştır. Depremi anlatmak için bedeni titretmeyi, fırtınayı anlatmak için ani kalça atışlarını ve hortumu anlatmak için de gövdeyi baştan ayağa dalgalandırmayı keşfetmiştir. Oryantalin de ilk tohumları milattan yüzyıllarca önce böyle atılmıştır. Arabistan yarımadasında ise oryantal, insanın dünyaya geliş öyküsünü anlatabilme çabasıyla, milattan iki bin yıl kadar önce ortaya çıkmıştır. 

İnsanı dünyaya getiren kadındı; bu nedenle bunu anlatanlar da kadınlar oldu. Hamilelik sürecinde yaşanan sancılar ve doğum sırasında kasılan, titreyen bedenler; dans dilinde vücut bulmuş oldu. 

Selçuklular döneminde Anadolu da oryantal dans türüyle tanıştı. Zaten kendi kültüründe benzer dansları barındıran Anadolu, böylece Arap kültürünün de katılımıyla sentez bir oryantal yaratmıştır. 

Salsa 
Salsa, genellikle Karayipler kökenli olduğu varsayılan bir müzik ve oynama çeşididir. Önceleri yalnızca Güney/Orta Amerika kökenli kişiler arasında yaygın olan bu müzik türü, özellikle 1980'lerden sonra yeryüzünün her köşesinde sevilir duruma gelmiştir. 

Birkaç müzik türünün karışımından oluşmuş olan Salsa, sık sık da Küba kökenli değişik müzik türlerini tanımlamak için de kullanılır. Belki de bu yüzden bu türe İspanyolca'da 'sos' anlamına gelen Salsa sözcüğü uygun görülmüştür. 

Salsanın kökeni konusunda değişik görüşler vardır. Çoğunlukla salsanın öncelikle Küba'nın 'Son' müziğinden geldiği öne sürülse de, bazıları kökeninin 1950'lerin New York'unda görülen müzik biçemlerinin karışımından oluştuğunu öne sürerler. Her durumda, bu müzik türündeki Karayipler etkisi yadsınamaz.

Merengue
Merengue, Dominik Cumhuriyeti'nin yerel dansı olmakla beraber, komşu ülke Haiti'nin de etkisinde kalmıştır. Dansın kökeninin iki popüler hikâyesi vardır. İlk hikayeye göre bu dans, zincirlenmiş olan kölelerin hareket edebilme arzusuyla yaptıkları davranışları konu alır. Diğer hikaye ise, bu dansın ülkedeki bir devrim sırasında bacağından vurulan bir kahramanın eve dönüş partisinde yandaşlarının zıplayarak ve bir bacaklarını sürükleyerek yaptıkları hareketleri temsil ettiğini söyler. 

Orijinal olarak Merengue, çiftler halinde değil, bir çember halinde yapılır. Hızlı ayak hareketleri ve omuzların silkinme hareketi dansın karakterini oluşturur. Merengue, özellikle 19. yüzyıl ortalarında popüler hale gelmiştir. 

Bachata
Bachata, Dominik kökenli müzik ve dansın adıdır. Yerli dilinde 'acılı aşk şarkısı' manasına gelir. Biraz bolero ve daha popüler bir dans olan merengue'nin karışımıdır. Temel enstrümanı gitardır. Temeli ayak adımlarına dayanan dans, şu sıralar özellikle Avrupa'da çok ilgi görmektedir.

Rumba
Rumba'nın yavaş, kalp atışını andıran ritmi ve romantik müziği, onun sonsuz ve evrensel çekiciliğinin ana etkenidir. Dansın kendisi, tutkusuyla partnerini ritmin yoğunluğunda baştan çıkarmaya çalışan duygulu ve kışkırtıcı Latin aşığının özgüvenini ve gücünü simgeler. Ancak Rumbada bayan kolay boyun eğmez. Dişi cilveli ve nazlı edasıyla erkeğini önce cezbedip, sonra onun yakınlaşma isteğini reddederek kendi yaptırımını ortaya koyar. Şayet Tango tutkunun dansıysa, Rumba da hiç kuşkusuz aşkın dansıdır. 

Bale
Bale dans, mimik, müzik ve dekor sanatlarının ileri standartta birleştirilerek kullanıldığı bir tiyatro gösterisi olarak tanımlanabilir. Asıl eleman olarak kullanılan dans aslında İtalyanca dans anlamına gelen 'ballo' ya da 'balletto' sözcüğünden türetilmiştir. Görsel sanatların en pırıltılısı olan bale, özellikle küçük kız çocuklarının düşlerini süsleyen büyülü bir dünyadır. Disiplinli, özverili, algılamadaki gelişimin temellerini atan, alabildiğine renkli ve zevkli, uzun bir süreçtir bale eğitimi... Bale eğitiminde enstrüman 'vücut'tur. Bu nedenle, çocuğun anatomik yapısı gözetilmeden verilen yüklemeci ve gösterişe dayanan eğitimin zararları, ömür boyu sürmekte ve en önemlisi balenin düşünsel ve zeka ile ilgili boyutunu da etkileyerek asıl amacından uzaklaşmaktadır.

Son olarak belirtilmesi gerekir ki; eğitimi ve süreci ne kadar uzun ve zorlu olursa olsun duyguların, estetiğin ve tutkuların düşsel bir dışavurumudur bale. 

Flamenko
Flamenko, Güney İspanya'nın Endülüs bölgesine özgü ama bu bölgeyle sınırlı kalmamış bir müzik ve dans türüdür. 

Bizler belki de, asırlardır süregelen bu gizemli müzik ve dansın içinde barındırdığı hüznün güzelliğine, içinde bulunduğu hüznü terk etmek istemeyen insanların halini anlatan ve flamenko sanatına ilham veren bu ruhani güce (İspanyolca karşılığı Duende'dir) kapılıyoruz ve flamenko sanatından bu kadar çok etkileniyoruz. 

Flamenko'nun özü şarkıdır. Çoğunlukla gitar ve doğaçlama dans şarkıya eşlik eder. 

Paso Doble
'Paso Doble' terimi dansın kültürünü pek de çağrıştırmayarak 'iki adım' anlamına gelir. Tıpkı İspanyolların boğa güreşlerindeki gibi erkeğin bir matadoru ve kadının da pelerinini temsil ettiği bu dans, sadece anayurdu İspanya ve Fransa'da değil, tüm dünya çapında etkisi yok olmayacak bir tutku silsilesi yaratmıştır. Paso Doble'nin kolaylaştırılmış sosyal versiyonu, yaş veya kabiliyet sınırı tanımaksızın dünyadaki dans kulüplerinde görülebilir. Özellikle İspanya, Fransa, Latin-Amerika ülkelerinde daha yaygındır. 

Sirtaki
Günümüz Yunan kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelen Sirtaki Dansı, Bizans döneminde İstanbul'da oynanan Hasapiko Argo dansından doğmuştur. Sürgün ve göçmen düşlerin öksüz çocuğudur sirtaki. Kara sevdanın, çaresizliğin, koyvermişliğin, avareliğin dansıdır. Ama aynı zamanda umudun, aşkın ve coşkunun dansıdır. Yalın ve gönlü zengin bir danstır; güler yüzlüdür, hayatın kutsallarını fazlaca ciddiye almaz. Ayrıca sirtaki için sürgün yollarının, yitirilmiş aşkların ve erişilmez düşlerin dansı da denebil