Atatürk’ün birer asker kaçağı yuvası halini alan medreseleri
kapatmasının ve dinimizi cehâletin ve yobazlığın elinden kurtarmak için
giriştiği nurlu ve hayırlı inkılâbın anlamını kavrayamayan bir takım kimseler,
büyük adamın dinî akîdelerinden şüpheye düşmüşlerdi.
Bu
sırada, aydın geçinen tanınmış bir kişi de, bu yanlış kanaate kapılarak,
güya Atatürk’ün gözüne girmek gayretine düşmüş ve mutaassıp bir İslâm
düşmanı tarafından, İslâmiyet ve Hz. Muhammed aleyhine yazılmış bir eseri
Türkçe’ye tercüme edip Atatürk’ün incelemesine ve onayına arz etmişti.
O
sırada Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan Atatürk, bu esere bir göz attıktan sonra,
hemen Şemsettin Günaltay’ın Erenköy’deki köşküne telefon ettirerek,
kendisini acele saraya davet etmiş ve adı geçen kitabı göstererek:
-
Hocam, bu kitabı gördünüz mü ? Bu konuda ne dersiniz ? diye sormuştu.
Şemsettin
Günaltay da, kitabı incelemek için birkaç gün izin istemişti.
Daha
sonra olanları, Sayın Günaltay şöyle anlatmıştır:
“…Kitabı
inceledikten sonra, Dolmabahçe Sarayı’na gittim. Beni hemen Atatürk’ün yanına
çıkardılar. Atatürk, büyük bir masanın başında, zamanın Başvekili İsmet (İnönü)
Paşa ile karşı karşıya oturuyorlar ve önlerindeki haritada dikkatle bir şeyi
tetkik ediyorlardı.
Ben
içeri girince, başını kaldırıp gözümün içine bakan Atatürk hemen sordu:
-
Kitabı tetkik ettiniz mi hocam? Fikriniz nedir ?
Tercümeyi
Atatürk’ün önüne koyarak:
-
Ele alınacak şey değil, bir facia, Paşam.
Ben
daha sözümü tam olarak bitirmeden, Atatürk yerinden fırlayıp parlayıverdi ve
Başvekil’e dönerek:
-
Bu paçavrayı toplatın ve tercümeyi yapan (…) Beyi de, devlet hizmetinde
kullanılmamak üzere hükümet kapısından uzaklaştırın, diye emretti.
Atatürk’ün
denizlerden renk alıp renk veren gözleri, masanın üzerinde serili haritaya
dikildi ve beni kolumdan tutarak masanın başına çekip parmağını bir noktaya
dikti.
Bu,
kendi eliyle çizdiği bir askeri harita idi ve Hazreti Muhammet’in büyük
Bedir Cengi’ni adım adım gösteriyordu.
Hazreti
Muhammet’e ve onun peygamberliği kadar, büyük askeri dehasına hayran olan eşsiz
Sakarya galibi, Bedir Galibi’ni göklere çıkarırken,
Onun
peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir
destanını okusunlar, dedi.
Atatürk’ün
son sözleri de şöyle oldu:
-
Hazreti Muhammet’in bir avuç imanlı Müslüman’la mahşer gibi kalabalık ve
alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan
muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların kârı değildir. Onun
peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.”
*
Bir
başka günde, Atatürk, din hakkında şunları söylemiştir:
“…Bizim
dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü
ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir
edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz
ki o bizim dinimize uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine,
İslâmın menfaatine uygunsa kimseye sormayın, o şey dinidir. Eğer bizim
dinimiz akıl ve mantıkla uyuşan bir din olmasaydı, en mükemmel din olmazdı., en
son din olmazdı.
Büyük
dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı
kimseler çağdaş olmayı inançsız olmak sanıyorlar. Asıl inançsızlık
onların bu inanışıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların
inançsızlara esir olmasını istemek değil de nedir ?Her sarıklıyı hoca sanmayın,
hoca olmak sarıkla değil akılladır.”